MUSTAFA NURİ GÜRSOY YAZDI

SELAMÜNALEYKÜM KÖYLÜ BEYAZ YAKALIDIR

MUSTAFA NURİ GÜRSOY YAZDI
15 Haziran 2023

Emekli olduğumda kendime verdiğim bir sözüm vardı.

Sıkı sıkıya tembih ettiğim, hatta aynanın karşısında yüzüme söylediğim bir mevzuydu bu!

Tembelliğe teslim olmayacak, yeknesak bir yaşamdan uzak duracaktım.

Kahveye; çay ve sohbet dışında gitmeyecek, oyun oynayıp, fala bakmayacaktım.

Köşe ve deneme yazılarıma devam edecek, sportif olta balıkçılığı için zaman ayıracak, bir günümü bile boş geçirmeyerek, kendime ve biriktirdiğim hobilerimle yaşayacak, botanik bahçesi yapacaktım.

Nitekim; öyle oldu.

Sözümde durmuş; bu sözümün yanına da on iki kilo fazlamı bırakıvermiştim. 

Spor yapmadığım, koşmadığım, bahçemde çalışmadığım gün olmamış, bahçeme bir kara dut, bir elma, iki asma, bir armut ağacı dikmiştim.

XXX

Bir yıl sonra;

Bahçemde on iki sülün.

Yavruları ile iki çift güvercin.

Altmış bıldırcın.

Yedi çift süs tavuğu, biri hint iki horoz, bir golden retriever köpek, suni ama tamamen doğal gölette yüzen balıklarım vardı.

Sabahın erken vakti kalkar, kümes çatar, hayvanlarımı yemler, sularını değiştirirdim.

On iki kilo vermiş, fazla yağlarımdan arınmış baya bi fit olmuştum.

Zaman 2004 den henüz birkaç ay almış almamıştıki...

Daha sonra Koç grubu ile ortak olan Opet şirketinin İkbal Gıda’sında yönetici olarak göreve başladığımda; bir yıllık emekli bir öğretmendim.

Altımda özel arabam, günde on dört saati aşan mesaim vardı.

Müthiş keyifli günlerdi benim için. 

Her gün Avrupa yakasına geçiyor, geç vakitler eve dönüyordum.

Yorgunluk hissetmiyor, üstüne son derece mutlu oluyordum.

Boğaza; özel bir şirkette neden daha önce çalışmadığıma dair serzenişlerimi cümle yapar, doğrarken kelime kelime köprüden atardım.

Öğretmenliğimde almadığım övgüyü, maddi manevi iltifatı burada gördüm diyebilirim.

XXX

Öğretmenliğim bana ne kattı ne verdi bilmem ama; yeni işimde hiç acemilik çekmedim desem yeridir.

Ancak!

İlkokul çağlarımda; terzi, berber, marangoz çıraklığı yapmamın, açık hava sinemalarında simit satmamın, gazoz imalathanesinde çalışmamın, 

Üniversite yıllarımda taksicilik yapmamın büyük faydasını gördüm diyebilirim.

Mümkün mü?

Susuz Kınık Köyünde yaptığım öğretmenlik stajını unutmak!

Mümkün mü?

Yemeğimi yaptığım, çamaşırımı yıkadığım, suyumu taşıdığım, sobamı yaktığım günleri unutmak?

Hayatın derslerinden, dertlerinden, derelerinden alıp; öğrencilere nakledebilmek..

XXX

Öğrencilerim selamünaleyküm diye gelirler, Allah’a emanet ol diyerek evlerine dönerlerdi.

Aleykümselam cevabımı sektirmez, borçlu kalmayı sevmezdim.

Bu alışverişten karşılıklı sonsuz mutlu olurduk.

Onlar verirken, ben borçlandığımı sanırdım.

Almadan vermeyi öğrenmiştim.

Bu büyümüş de küçülmüş köy çocuklarının safi rüzgarlarından vücudumdaki bütün nemler kurur, bir kuru yaprak olur çıkardım.

Selamünaleyküm…

Ne büyük bir hazine, ne büyük bir manevi zenginlikti onlar ve benim için tahmin bile edemezsiniz.

Müthiş bir iletişim aracı, muhabbetin başlangıç anahtarıydı; selamünaleyküm!

Köyün zengininin de, fakirinin de, sabanla çift, traktörle tarla sürenin de selamı ve kelamıydı; selamünaleyküm.

Öğretmen Okulunda öğretilmemiş, bunu okumamıştık.

Galiba “eğitim şart” mottosu o yıllarda “selamünaleyküm” ile henüz tanışmamıştı. 

XXX

Köy öğretmenliğimde; öğrencilerimden, köy eşrafından çok şey öğrendiğimi şuraya ihtimamla bırakıyorum.

Bakmayın siz Kılıçdaroğlu’nun köylüyü hakir gören tavrına üslûbuna..

Köylü Milletin Efendisidir diyen Gazi Mustafa Kemal’den, köylüye 500 lira versen harcayamaz diyen bir CHP Genel Başkanına evrilmesine…  

Köy, köylü ve köy çocuğu asla ötekileştirilmemeli.

Onlar; benim siyah önlüklü; beyaz yakalılarımdı.

Onlar; benim Ar-Ge grubumdular.

Onlar; benim insan kaynaklarım ve halkla ilişkiler uzmanlarımdı.

Onlar; esmer ve buğday tenli çocuklarımdı.

Bi bazlama, bir soğan veya bi somun, bi helva onlar için sıradan, benim için bitirim bir gastronomi keşfiydi.. 

Çeşmeye yanaşıp; köpek zinciri ile bağlı maşrapadan su içmek de nasıl bi şeydi öyle..

Hiç salya sümük öğrencim olmadı benim.

Okul lojman arasında beni pijamalı, terlikli gören öğrencim de olmadı.

Lojmanımda kapıdan ranzam dört üzüm kasasının üzerine kurulu idi.

Yatağımdan doğrulunca hemen sağımdaki pencereden Ağrı Dağına bakmazsam işim rast gitmezdi.

Ben öğrencilerime Türkçe, öğrencilerim bana Kürtçe öğretmek için yarışırlardı.

İlçeye yürüyerek üç saatte varıyor, beyaz tavla pulunu artık 25 metreden vurabiliyordum.

Köyde, kar yağınca 3 metre, otlar sulanınca bi insan boyunu buluyordu.

XXX

Köye bi bereket bi medeniyet getirdiğimi sanıyor,

Köy öğretmenliğimde, öğrencilerime her zaman mahcup oluyordum.

Dilleri zihinleri ve elleri açıktı.

Selam veriyor, selam alıyor ve dua ediyorlardı. Mahcubiyetten geberiyordum.

O diil de!

Müfredatı vesaireyi bir yana bırakıp; 

Öğretmene ve öğretmenliğe..

Öğrenci ve öğrenciliğe..

Veli ve veliciliğe yeniden bi bakmamız, göz atmamız gerekli görünüyor..

Bir de köye dönüşü diyorum…

Köylü yanımızı hatırlamamız, birilerine inat o can yanımıza bi yaslanmamız gerekiyor. 

 

Yorum yazın

İsim (Gerekli)
Yorumunuz (Gerekli)

Sayfada yer alan yorumlar kişiye ait görüşlerdir. Yapılan yorumlardan sitemiz hiçbir şekilde sorumlu değildir.

Yazarlar

Son yorumlar

Bu hafta en çok okunanlar

Video Haberler

8 YAVRUSU OLAN KÖPEĞİ DÖVEREK KATLETTİLERBOLU'DA GÖREVLİ İMAMDAN SKANDAL SÖZLERYAYLALARDA YIKIMLAR TÜM HIZIYLA SÜRÜYORBOLU'DA OTOMOBİLİN ÇARPTIĞI GENÇ KADIN YARALANDI
sanalbasin.com üyesidir